jujukima'dan al haberi
Tamemen kişisel ve keyfi amaçlar doğrultusunda kurulmuş, anlık görüntülerin, uçan fikirlerin, zemin bulamayan düşüncelerin, ipe sapa gelmez hayallerin birikimiyle oluşan sınırsız bir görsel paylaşım platformudur. Burada karşılaşılıp beğenilen sergi, sinema, fotoğraf vb. her tür sanatsal etkinliğin ve ürünün paylaşılmasıyla birlikte, bizim de zihnimizde vızır vızır dolaşan projeler kalabalığına da biraz olsun can vermek ve paylaşmak amaçlanmıştır.
4 Mart 2018 Pazar
11 Ocak 2017 Çarşamba
13 Ocak 2016 Çarşamba
Kayıp
Karşı apartmanda, tam karşı dairede gözleri aşırı mavi,
saçları aşırı kıvırcık bir kız otururdu. Erdeniz apartmanı, gözleri ve saçları
aşırı olan kız adaşımdı, hiç arkadaşlık etmedik çocukluğumuzda, balkondan
balkona bakışır sıcacık gülümserdik birbirimize, o kadar. Önce o kayboldu
gitti...
Yine karşı apartmanda, bu sefer ama giriş katında, gri bir
kedi peydah oldu, balkonda baktı ona komşular, adını da Garip koydular, bir
süre Garip aşağı Garip yukarı oynadık durduk... Gri Garip kedi, dişiydi,
mahallede çiftleşti, güzel bebekleri oldu, annem, ağbim ben gittik bebekleri
görmeye, annesi gibi gri olanı mı alalım, yoksa hem gri hem beyaz olanı mı
alalım dedik, oy birliği ile gri beyaz olanı almaya karar verdik, üç ay
bekledik, anne sütünden kesilsin raşitik olmasın diye...
Üç ay sonra bir akşam vakti, en yakın arkadaşım, okuldaki
sıra arkadaşım, balık gözlü sırdaşım, annem, babam, ağbim ve ben oturduk
yuvarlak masaya, herkes önündeki minik kağıtlara,artık raşitik olma ihtimali
kalmayan gri beyaz kedi için istediği ismi yazdı, kura çektik, kuradan Çakıl
çıktı. Balık gözlü sırdaşım Çakıl ismini hiç beğenmedi ve en yakın arkadaşım
olmaktan uzaklaştı... Sevgimiz derin kaldı fakat hayatlarımız farklı yollara saptı...
Bir yıl geçmedi, Garip’e elektrik çarptı, aramızdan hayati
sebeplerle ayrıldı... Üstünden on yıl geçti, ben çocukluğumun geçtiği evden
ayrıldım, arka balkonu sayısız defa rüyamda gördüm, bütün rüyalarımın anlamı
aynıydı... Çocukluğumun geçtiği sokaktı orası, arkamızda Erdeniz apartmanı
vardı, denize bakan sokağa, bizim apartmandan çıkıp,Erdeniz Apartmanı’nın
bahçesinden geçtiğinde ulaşılırdı ve ben denize bakan sokağı severdim. İki
apartmanın koridora benzeyen bahçelerinin birleştiği yerde eskiden ters bir
kayık dururdu, çok eskiden... Üstünden on altı yıl geçti, Çakıl yaşlandı,
tombikti, zayıfladı, parlayan tüyleri soldu, sabırla ona veda etmemizi bekledi,
yaşlandı ve aramızdan ayrıldı. Bahçede eskiden kayığın durduğu yerde artık
ortancalar vardı, ortancaların yanında derin bir uykuya daldı gri beyaz tüylü,
yeşil gözlü Çakıl, çocukluğumuzun geçtiği mahallemizde... Vedalaştık, vedalaşmak ne
büyük lütufmuş, yaşarken değil ama şimdi anladım...
Şimdilerde ise deli gibiyim, beş yaş çocuğu edasıyla,
inşaatın ortasında kalmış çam ağacına sarılıyorum hemen hemen her akşam, daha
doğrusu beni kimsenin görmediğinden emin oldukça... Dayan diyorum, vedalaşmaya
hazır değilim, neden ayrılmak zorunda olduğumuzu anlayamıyorum...
Arada kaybettiklerimi hatırlamaya çalışıyorum, duygusu
kalmış görüntüsü silikleşmiş bir kaç tuhaf hatıra... Koskocaman ceviz ağacını
kestiklerini hatırlıyorum, otopark yaptılar... Bahçesinde soyunma kabinlerinin
olduğu minik bir apartman vardı, giriş katında adını hiç hatırlamadığım bir
arkadaşım otururdu, apartmana girince yazlık evlerin rutubet kokusu sarardı her
yanı, her akşam aynı saatte onun kapısının ziline basıp, bahçede oynamak için
izin almak diye bir hatıra var zihnimde...
Karşı apartmanın balkonun altı gölge olurdu, turuncu plastik evcilik
takımım vardı, en adi plastikten, akşam sefalarını toplardık, renkli sulardan
yemekler yapar, birbirimize ikram ederdik... Meral vardı, alt sokakta oturan,
annesi Alman, sadece yazları gelirlerdi, Meralin gözleri de adaşım gibi aşırı
kocamandı... Memoş vardı, bütün mahallenin çocukları bir araya gelip birden
bire küserdik ona, çocuk acımasızlığı...
Yıllar geçti, annemi babamı özlüyorum, iki arada bir derede
uğramak istiyorum, eski mahalleye gidiyorum, yürüyerek, hani çok uzak
olduğundan değil, uzaklık duygusu her şeyin takip edilmeyen bir hızla
değişmesinden...
Çakıl’a veda ettiğim yerde artık Erdeniz apartmanının
otopark duvarı var, saçları ve gözleri aşırı olan arkadaşımın yaşadığı balkon
yok artık, hiç balkonsuz, aşırı sevimsiz bir bina diktiler oraya, ön bahçeye,
arka sokağa, beynimin tüm kıvrımlarını zorlayarak... Artık iki bahçe birbirini
takip etmiyor, en sevdiğim denize bakan sokağa çıkmak eskisi gibi kolay
değil... Çocukluğumun geçtiği mahalleye gitmek hiç keyifli değil artık, sanki
birisi zorla hafızamı siliyor, anılarımı, geçmişimi teyid eden her şey siliniyor
yeryüzünden, aşırı tedirginim... Oysa
denize bakan sokağa, bizim apartmandan çıkıp,Erdeniz Apartmanı’nın bahçesinden
geçtiğinde ulaşılırdı ve ben denize bakan sokağı severdim sadece... Alelacele
dolmuş durağına yetişmeden önce, en azından bakardım sokağın başından denize,
lodos ise dalgalara, nefes alırdım, gerçek hayata adım atmadan önceki nefes
aralığımdı o, sadece bana ait bir dayanma ritüeli... Görüntüler hızla
siliniyor, hatıralar gerçeklikten uzak bir rüyaya dönüşüyor artık, vedalaşmadan
ayrılmak ne büyük kayıpmış, yaşarken anladım...
13-01-16
16 Nisan 2012 Pazartesi
Gül Sokak
Kapıcı Saffet, Kuaför Oya, mahalle arası küçük fırın, beyaz önlük ve şapkalı, ince, uzun, bıyıklı adamlar, florasan ışık, bir oda dolusu bulut şeklinde un, poğaça kokusu, bakkala koşarak gidip tipitip almak, balkondaki sardunyalar, sürekli bağıran sarı saçlı, kırmızı rujlu Sema ve onun çok ince, çok uzun, dolandırıcı kocası, İhsan Teyze, arka bahçedeki güller, kurban bayramı, karpuz kollu kırmızı elbiseyi giymek için büyümeyi beklemek, dünyanın merkezi zannettiğim apartman merdivenleri, yazın Kumburgaz'a gitmek, gri araba Anadol, sürekli patlayan egzoz, açılır kapanır koltukta babanemin uyuması, annanemin kelebek gözlükleri, siyah beyaz televizyonun evimizden ayrılışı, yeni gelen renkli televizyonu hiç sevmeyişim, balkonda şezlonga uzanmış 4 yaşım...
19 Şubat 2012 Pazar
11 Şubat 2012 Cumartesi
İÇİME BİR KURT DÜŞTÜ
“Bu bir cenin değildir, içime yerleşen şüphe... An be an izledim, gıkımı çıkarmadan.”
Rüyadan uyanmanın bedeli mi illa kaybedilen masumiyet
Kabulleniş olarak mı değerlendirmeli suskunluğu
Hiç oyun oynamaz mı sert bir izleyici
Doğuramaz mı rahmine yerleşmiş kurdu, kuşkuyu
Yürüyüp gidemez mi
Öğrenilmiş duygularla refleksleri hasar görmüş bir beden
Yaralarını süsleyemez mi
gıkını çıkarmadan?
13 Temmuz 2011 Çarşamba
Lise anıları 1
İleride müzisyen olacağımın kesin hayali ile tek bir doğru nota çıkartamadiğım gitarim elimde, özgürlüğümün kesin sınırları olan odamda tıngır mıngır oturdum günlerce.
-Anne, Erenköyde bir lise varmış, bahçe içinde, kocaman. Öğrenciler forma bile giymiyorlarmış, bütün gün resimdi müzikti ders programları bundan ibaretmiş. Anne, söz çok çalışacağım, no’lur o okula gideyim, valla bak o okula gideyim üniversite cepte!
Yahu, müzisyen olmak ta neden çıktı. Hem bu kendine güven ne 15 yaşıda meslek seçecek. Kendini bilmemenin bu kadarı. Aşırı ısrarlarıma dayanamayan yumuşak kalpli annem, beni kırmamak için bir piyano öğretmeni bulur, lise giriş sınavı olası şansımı ölçme maksadı ile bende müzik kulağı aranır, malesef bulunamaz. Bir kaç saatlik cebelleş sonucunda kanımın derhal kaynadığı taze piyano öğretmenim, anneme “ı-ıh” diyerek, hayallerimi ve kendisine vermeye hazır olduğum ergen sevgimi düşüncesizce çöpe atar. Güzel sanatlar lisesi müzik bölümü sınavlarına giremeyeceğim kesinlik kazanır böylece. Ama kadın haklı; elimdeki gitardan aylarca tek bir doğru düzgün ses çıkartamadığım için gitara düşman olmak üzereyim, üstelik düzgün ses çıkarma çabalarım günde 5 dakikadan fazla sürmemiş o güne kadar. Yani 5 dakikadan daha fazla birşeyi becerememeye tahammülüm yok. Duruma çok üzülen annem düşünür taşınır, çocukluğumdan beri yapmayı sevdiğim şeyleri bana hatırlatmaya çalışır ki hayatta kendimi biraz başarılı hissedebileyim. Yahu, ben zaten çocukluğumdan beri resim yapıyorum ama aynı zamanda zannediyorum ki benim yapabildiğim şeyleri herkes yapabiliyor, yani sıradan birşey. Yapamadığım birşeyi bulup, onu becermem gerekiyor zannı ve yanılsaması içindeyim ben. Amaaan diyorum resim mi, peh! Bu arada resim yapmaya devam ediyorum ama, yanlız yavaş yavaş çay bardağı, tornavida, pense falan çizerken birden kalabalık figüratif kompozisyonlar çizmeye özendiriyor annem beni: “şimdi bi de pazar resmi yap diyor, kalabalık olsun, tezgahtarları düşün, zebze meyve satsınlar bağrış çağrış”, sonra bir bakıyorum annemin akademiden arkadaşı gelmiş bana suluboya takım getirmiş hediye, o gün birlikte lavi çalışıyoruz ne bileyim natürmortlar falan.... Bu arada annem de akademiden, ressam, bana çaktırmadan beni resim bölümüne hazırlıyor, biliyor tabi yersiz bir anarşi var ruhumda, söylese hayatta gitmem diyeceğim, neye itiraz ettiğimi bilmeden.... İşte o maksat “hayır” olsun ısrarı var ya, ilkokul mezuniyetimde kazandığım italyan lisesine gitmiycem diye kıyametler kopartıp, zavallı annemi babamı çaresiz bırakmıştım. Onun acısından olsa gerek annem bu sefer tecrübesini konuşturdu, ben tam resim bölümüne burun kıvırmaya başlamıştım ki annem aldı beni karşısına soğuk ve keskin bi şekilde; “kızım ya bu okulu bi zahmet kazanırsın, resim bölümünde okursun ya da köşedeki devlet okulu, devlet okulunda kimya fizik matemetik dersi falan var sorun istemiyorum artık, üç yılda bir senin nerde okuyacağın krizini çözemeyiz” diyerek son noktayı koydu. Fizikti, matemetikti bunlar bana ters o yaşlarda, ödüm koptu, deli gibi disiplinli resim çalışmaya başladım, nasıl istiyorum resim bölümüne girmeyi, ergenin fikri kolay değişiyor tabi.... Resim yapmayı sevdiğimin farkında olmadığım gibi, zannediyorum ki güzel sanatlar lisesinde matematik dersi yok....
Neyse sınav günü geldi çattı, ilk sınavda dört yıl sıra arkadaşım olacak Esra ile tanıştım. Sınavdan çıktım, bunalımdayım, hiç birşey çizememiş gibi hissediyorum, nasıl beceriksiz nasıl yeteneksizim ben, böyle kazanmam mümkün değil, büyük bunalımdayım, köşedeki devlet lisesi kabusları görüyorum, kara tahtada cebir... Dedikodu kol geziyor, torpil varmış, eyvah bizim tanıdık yok, bilmemkim bilmemkim ressamın oğluymuş, onun kazanacağı kesinmiş, e benim anam da ressam, hoş resim yapmıyor akadami mezuniyetinden beri o ayrı.... Ertesi hafta öğrendik, kazanmışım, torpilsizmorpilsiz, kazanmışım işte ya.... Hem bence torpil falan yoktu, yeteneksiz tek adama rastlamadım ben o okulda...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)